BİR HİKAYE VARDIR, SÜREKLİ ANLATILAN. BİZİM KÜÇÜK DRAMALARIMIZ ...
PART 1
Güneş parlıyor bugün. Bedenim ve ben , güneş ışığında şımarmak istediği için küçük bir gezintiye çıkacağız. Doğa, bize hayran kalacak bugün. Rüzgarın esintisiyle gelen kokusunu, 6 gündür oksijene aç kalmış ciğerlerime dolduracağım çünkü. Uzun zamandır bu kadar istekli birini görmemiştir çevresinde. Bedenimi ele geçiren virüsten ötürü, gün ışığını göremedim kaç gündür ki, ben renklere aşıktım hani? Bugün hepsini yaşıyacağım ama önce size kısa bir hikaye anlatacağım, herkesin bildiği bir hikaye. Bizim küçük dramalarımız...
" Daha fazlasını kaldıramıyacağım dediğiniz durumlar var ya uyumayı tercih ettiğiniz, düşünmemek adına. Gözlerinizi kapattığınızda hemen rüya görmeyi dileyip, onlardan uzaklaşmak... Çok umut verici görünür değil mi?
KARANLIK MI İSTEDİĞİMİZ ŞEY YOKSA KARANLIĞIN İÇİNDE KAYBOLUP GİTMEK Mİ ?
Gözlerinizi kapalıyken ilk yaptığınız ise, karanlıkta ki ışıkları görmek oysa ki. O belli belirsiz noktalardan bahsediyorum. Noktalar önce küçük küçük gruplar halinde görünür, sonra daha da netleşmeye başlar, renkleri görmek istersiniz içinde. Çoğunlukla gördüğümüz renk kahverengi tonlarında bir turuncudur yada grimsi bir mavi. Sonra o renkler, bir takım nesnelere dönüşür, gözünüzü açmak istersiniz o anda, ama açmazsınız. Çünkü, merak ediyorsunuz göreceklerinizi. Biraz daha fazlası... Uykuya geçemediğiniz için, kaçmak istediğiniz olaylar dizisini hatırlamaya başlarsınız, gözünüzü sımsıkı kapamaya çalışırsınız, tekrar ilk başa dönmek için. Kapkaranlık ekranı tekrar görmek istersiniz. Bu bizim uyku dramamız, kendi dramamız. Kaçmaya çalışırken aslında kendimizi istemeden de olsa teslim ettiğimiz karanlığın draması...
Gözlerimizi bir süre açık tuttup, uyanık olduğumuzdan iyice emin olana dek odada ki objelere bir göz gezdiririz. Birşeyler hareket ediyor mu, olağanüstü birşey var mı diye gözlerimiz karanlığa alışana kadar iyice bakmaya devam ederiz. İlk etapta hepimiz pencereye doğru bakar, ayışının aydınlattığı perdenin üstünde ki desenlere takılırız, belki desenler duvarda bir şekil oluşturmuştur. Dikkatlice inceleriz, bize sunulan mekanda çok kısıtlı nesneler vardır o esnada. Yavaş yavaş dışarda ki sesleri dinlemeye başlarız, arabanın seslerini, kedilerin çıkarttığı sesleri... İnsanların ayak tıkırtılarını, bazı sesler yabancıdır hatta. Nerden geldiğini kestiremezsiniz. Sonra varolan seslerin yerini derinden gelen sesler alır, 2 kat aşağınızda oturan komşunuzun konuşması uğultu şeklinde, hatta daha da zorlarsınız ayak seslerini bile duyabilirsiniz. Biz nerde kalmıştık? Aa drama diyorduk!
Gözlerimizi bir süre açık tuttup, uyanık olduğumuzdan iyice emin olana dek odada ki objelere bir göz gezdiririz. Birşeyler hareket ediyor mu, olağanüstü birşey var mı diye gözlerimiz karanlığa alışana kadar iyice bakmaya devam ederiz. İlk etapta hepimiz pencereye doğru bakar, ayışının aydınlattığı perdenin üstünde ki desenlere takılırız, belki desenler duvarda bir şekil oluşturmuştur. Dikkatlice inceleriz, bize sunulan mekanda çok kısıtlı nesneler vardır o esnada. Yavaş yavaş dışarda ki sesleri dinlemeye başlarız, arabanın seslerini, kedilerin çıkarttığı sesleri... İnsanların ayak tıkırtılarını, bazı sesler yabancıdır hatta. Nerden geldiğini kestiremezsiniz. Sonra varolan seslerin yerini derinden gelen sesler alır, 2 kat aşağınızda oturan komşunuzun konuşması uğultu şeklinde, hatta daha da zorlarsınız ayak seslerini bile duyabilirsiniz. Biz nerde kalmıştık? Aa drama diyorduk!
Bu hikaye bizim hikayemiz, kaçmak isteyip kaçamadığımız şeylerin hikayesi, bile bile karanlığa gömmeye çabalarız onu. Sonuç sadece bir gece sonrasına ya da o gecenin sabahına kalmış olan bir "ŞEY". Melankoliden besleniyoruz hepimiz, hüzünden, kötülüklerden, olumsuzluklardan. Peki hiç düşündünüz mü? Herşey iyi giderken, neden hala aç hissediyoruz? Doyumsuzluğumuz, kendimize yetememe yetisi mi, yoksa başa çıkamadığımız şeylerin toplamı mı? Doğrudur ki, yükler çoğaldıkça bizi tetikleyen şeyler de doğru orantıda artış gösteriyor. Yaşadığımız dramatik olaylar bizi güzele hazırlıyor, peki neden? Değerini bilemediğimiz için mi? Anın? Yaşamın? İnsanların?
Bunu düşünmeye ihtiyacımız var ki en önemlisi, eğer dramaları seviyorsanız sadece kendiniz bunu yaşamayı tercih edin. Başkalarının üstüne yıkıp, onların yüzünden kaynaklanıyormuş gibi yansıtmayın. Bu ilk başta kendinize karşı yapacağınız bir bencillik. Kimse sorunlu insanları sevmez ki! Belki ilk başta çekici gelir ama sonraları bir felakate dönüşür. Sorun sizken sorun karşınızdakine de geçer ve istemeden birinin mutsuz olmasına sebep olursunuz. Bu kadar cesaretli misiniz peki? Bunların hepsi işte, o karanlık hikayede başlıyor! Eğer uyumayıp o sorunu çözmeye çalışırsanız, dramanızı hem kendiniz yaşamış olacak hemde eminim ki üstesinden geleceksiniz. Bırakında o noktalar, güneşli bir günde çimenlerin üstünde uzanırken belirsin. Yada bulutlara bakmayı deneyin, bulutları mısır patlaklarına benzetin. Dünya'da olan biteni düşünün, çözüm arayın, yardımcı olun. Sadece kendi dramanızın içinde boğulup giderken, yaşamın her detayına seyirci kalıyorsunuz. Dünya sizin etrafınızda dönmüyor, o zaten dönüyor biliyorsunuz ki ilkokuldan beri!
DRAMALARI BU YÜZDEN SEVMİYORUM, BİRÇOĞUNUZUN GÜCÜNÜ EMİYOR, UMARIM BU YAZIM SİZİ FARKINDALIĞA ÇAĞIRIR BİR NEBZE DE OLSA!
Sevgiler,
Gözde Becerikli
Gözde Becerikli
xxx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder