20 Aralık 2013 Cuma

ÇİÇEKLERLE BEZELİ OLSUN

SOĞUK BİR ARALIK SABAHI, YANLIZLIĞIMLA KONUŞURKEN BİRDEN SEN GELDİN AKLIMA. BENİ ÇARESİZ YAKALADIN, O AN ÇİÇEKLERLE BEZELİ OLSUN ETRAFIMIZ HİÇBİRŞEY DÜŞÜNMEDEN, SADECE SEN OL...


Kış aylarının melankolisi üzerimize çökmüşken,yanlızlığınıza diğer bir yanlızlık daha ekleniyor. Ağırlaştığınızı hissediyorsunuz değil mi böyle zamanlarda? Ruhunuzun ağırlaştığını... Dışarı çıkarken üşümemek için kat kat giyindiğimiz gibi, ne külfet ama! 
Isınmak için bakınıp duruyorsunuz, belki sıcak bir hırka işinizi görecek yada sıcak bir gülümseme. Sarınıp giyindikçe içiniz ısınıyor yavaş yavaş, atkımı burnuma kadar çekeyim diyorsunuz, berem iyice kulaklarımı örtsün. Bunu yapma sebebiniz ise; sadece güven duygusu...

Ben sarkom ile yaşamaya çalışırken, hayatımda birçok duygusal çalkantı oldu bu zamana kadar. Tek istediğim şey ise; rahatça yoluma devam edebilmekti ama bunu çoğu zaman yapamadım inanın. Bu süreçte insanların, son derece tahammülsüz ve bencil olduğunu öğrendim. Üzüldüm birçok kere küçük küçük şeylere,fakat emin olun başa çıktığınız hastalığın yüceliği sizi o kadar güçlü yapıyor ki, gülüp geçiyorsunuz adeta hayatsal dramalara...

Varolan bir derdim var, bunu gözardı etmiyorum seninle yaşamayı öğrendim.

Aradığım güven ve o huzur hissi, yavaş yavaş hayatıma dahil oluyor artık. Ben hayata ve hastalığa bu kadar güçlü dururken, hayatıma giren o güçsüz ve zayıf karakterli insanlar anında yok olup gidiyorlar dolayısıyla. Aslında bu denli güçsüz olmalarını anlamıyorum, sizin bakıcınız ben oldum anımsıyor musunuz? Hala da merak edenler var, merak etmeyin ben gayet iyiyim. Esas ben merak ediyorum sizi, ayağınız kayıp düşmüşsünüzdür belki, dizinizde küçük bir yarık olmuştur, o kanıyordur. Yara bantı almadan, ağlamaya başlamışsınızdır siz şimdi? :) 

PARLAK IŞIKLAR VAR ÇEVREMDE

Gözlerimi kamaştıran o kadar çok şey var ki şu an hayatımda, belki de hiç olmadığı gibi. Sanırım ben parlak olmayı öğrendim, parıltımı ve enerjimi karşımdakiyle de paylaşmayı. Aslında herkesin içinde o ışık var fakat o ışığı söndürüyor bir çoğunuz. 
Bencillik, kin, kıskançlık bu ışığı söndüren birçok unsurdan bazıları. Güzel olanı yaşamak varken kendinize bu kadar acı çektirmeye ne gerek var ki? Eğer bu eziyeti hala kendine yapan varsa, lütfen bir daha düşünsün. Yaşamanın ve yaşamın değerini bilmek adına bunu kendiniz için yapın, hiçbir şey için geç değil. Bazılarınız ise bunu biliyordu ama uygulamıyordu, hadi uygulamak adına bir fırsat! Işıkları tekrar yakın, parlasınlar, parladıkça sizi mutlu ve güvende hissettirsinler. İçinizi ısıtsın o sıcak dalgalar, gözlerinizi kapattığınızda hareler belirsin.Bunu yapın , benim tavsiyem gülümsemek adına herşeye değer...


16 Aralık 2013 Pazartesi

OLAĞANÜSTÜ


KÜÇÜKLÜĞÜMDEN BERİ, FARKLI BİR HAYAT YAŞIYACAĞIMI HİSSEDİYORDUM. BU HİS İÇİMDE HEP VARDI. NEYSE Kİ YANILMAMIŞIM, BİR SÜRÜ OLUMSUZLUĞA RAĞMEN FARKLI OLMAK GÜZELDİR, NADİRDİR, VAZGEÇİLMEZ VE TEKTİR... 




BİZ RÜYADA MIYIZ?

Çocukken ablam beni küçük kardeş olarak gördüğü için pembe yalanlarla kandırırdı. En çokta, "Biz rüyadayız aslında, sen şimdi uyuyorsun" diyerek inandırmaya çalışırdı, ben de inanırdım ve uyanmak isterdim :) Emin olun ki , bu yalanlar bende zaman zaman travmalara yol açtı. Onu başka bir gün sizinle paylaşacağım. Bazen bu küçük yaratıcı hatıralar aklıma gelir, gülerim kendime ve ablama...

14 Şubat 1983 te, akşam 19.00 da Şifa Hastanesinde doğdum. Ablamla doğum günlerimiz aynı, ikimizde planlı bir şekilde doğmamışız. Belki de dediğim gibi , farklılık doğduğum andan itibaren benimleydi. Dünya'ya gözlerimi açtığımda, İstanbul'da bütün yolları felç edecek şekilde kar yağışı olmuş, annem 1-2 gün hastanede mahsur kalmış. Bence hastanede yataktayken kar yağışını izlemenin ayrı bir zevki var, bunu ben de yaşadım ve gerçekten huzur vericiydi. Bağırsak enzimlerim tam olarak gelişmemiş bir şekilde doğmuşum ve doğumumu takiben bir kaç ay başımdan serumla beslenmişim, sonrasında annemler yurtdışından getirttikleri özel mamalarla beslemiş beni. Danimarka'da ki bir akrabamız aracılığıyla geliyormuş diyet mamalar. 1 sene sonra herşey normale dönmüş neyse ki...Ben güçlüyüm söylemiştim size! :)

Küçükken de mutlu bir çocuktum, ufacık şeyler beni gülümsetiyordu, hatırlıyorum. Sürekli resim yapardım, küçüklük fotoğraflarımda hep birşeyler çizerken ve müzik dinlerken yakalanmışım karelere. Keşke o günlere geri dönsem, daha hasta bile olmadığım zamana...



HAYATIMIN SÜPRİZİ ?

Kanser teşhisi konmadan önce içimde garip bir his vardı, bunu sonraları oturup ciddi ciddi düşündüm. Hislerim bu denli kuvvetli miydi acaba? Başıma birşey gelecek ya da hayatımda farklı  birşeyler olacaktı. Bunun çok ilginç ve gerçek bir hikayesi var aslında, ama bunu kitabımda paylaşacağım sizlerle. Daha değil, bu süpriz için bir süre daha beklemeniz gerekecek.

Kanserden önce küçük küçük hastalıklarla uğraşıyordum, kansızlık gibi. Uzun bir zaman demir eksikliği tedavisi gördüm, Ferro Sanol diye bir ilaç kullandım 1-2 sene süreyle. Zaten 2007 'de ilk ağrı şikayetiyle gittiğimde acile, ağrının kansızlıktan dolayı olabileceğini söylemişti doktorlar. Bana 1,5 ay kanser teşhisi KONU-LA-MA-DI! Konulamadı diyorum çünkü, Yumuşak Doku Sarkomu ( YDS ) karın bölgesinde çok ama çok nadir görülüyor. Aynı hastalığa şarkıcı Kayahan'da yakalanmıştı, onun kemiklerinde vardı ama, benim teşhisimden birkaç sene önceydi.

Tekrar teşhis kısmına dönecek olursak, ağrı şikayetlerimin demir eksiliğinden dolayı olmadığı anlaşılınca, Ailesel Akdeniz Ateşi denilen bir hastalığa yakalandığımı söylediler. Benzer semptomlar göstermişim (Onlara göre). Ailesel Akdeniz Ateşin de atak şeklinde ağrılar oluyormuş yani lokalize abdominal ataklar, benimde karnım ve sırtıma ara ara çok şiddetli ağrılar saplanıyordu. Ayrıca bu hastalığın genetik geçisinin aile ağaçları incelendiğinde mutasyona uğradığı görülüyormuş yani bizimde aile çok karışık ırklardan oluştuğu için olası bir Akdeniz Ateşi vakası olmuş oldum :)  Bir ay Kolşisin kullandım, fakat bu ilaç karaciğer değerlerini yükseltiyordu, değerlerim 1 ayda 2 katına fırladı. Bu hapı kullandığım halde ağrılarımın geçmemesi üzerine tekrar acile gittik bu sefer MR çekildi, 2-3 haftada devlet hastanesinde MR sonucunu bekledik. Şimdi bu gibi test sonuçları devlet hastanelerinde bu kadar geç verilmiyor , fakat o dönem 2007 de inanın ki durum böyleydi. 4. evre teşhisi konsaydı emin olun 2 ayda ölümün rüzgarında savrulup gitmiştim malesef ki...

Umutsuz olmadım hiçbir zaman, bunu sizde çok iyi biliyorsunuz artık , pozitif düşüncenin insanoğlu üzerinde ki olağanüstü etkisinin örneğiyim ben. Bu hafta yeni bir tedaviye başlıyorum. Biraz size bundan bahsetmeliyim!

YENİ BİR BİOREZONANS

Biorezonans uzmanı Dr.Sinan Akkurt milliyet gazetesinde ki röportajım üzerine benimle iletişime geçti ve uyguladığı Biorezonans yönteminden bahsetti. Çarşamba günü ilk tanışma ve programlama randevumdan sonra, Perşembe günü itibariyle bu tedaviye başlıyorum, gerçekten bana çok çok iyi geleceğini hissediyorum. Bu yöntem şöyle ki, vücudumuzda organlarımızın, hücrelerimizin ve dokularımızn kendine özgü , farklı frekansları varmış. Her hasta, bireysel ve birbirinden farklılık gösteren frekanslara sahipmiş. Hastalandığımız zaman da vücudumuza giren yabancı frekanslar yani virüsler,bakteriler ,alerjenler..gibi, bizim sahip olduğumuz normal frekans değerlerimizi bozuyormuş. Hastaya ait bu  frekanslar biorezonans terapisiyle ters çevrilerek normalleştirildiği için bağışıklık sistemini bozan engeller kaldırılmış olup ve organizma sağlıklı çalışır duruma kavuşup, sonuç olarak da iyileşme sağlanmış oluyormuş.
Ben bu tedaviye inanıyorum ! Umarım beni de iyileştirir!

Sağlık durumumu soracak olursanız, şu an birçok kişiden çok çok daha dirençliyim. Ameliyat sonrası bir süre daha dinlendirmek durumunda olduğum vücuduma bugün itibariyle Propolis, alkalin diyeti ve shark liver oil vitamini takviyesine başladım. Yeşil sebze suyumu da bugün içeceğim, eski rutinim devam ediyor kısaca! Ben çok iyiyim, ya siz?